MEZHEB İMAMLARI
(SIRALAMA
ALFABETİKTİR)
AHMED BİN HANBEL (HANBELİ MEZHEBİ)
EBU HANİFE - NU’MAN B. SABİT (HANEFİ MEZHEBİ)
MALİK BİN ENEE (MALİKİ MEZHEBİ)
İMAM ŞAFİİ - MUHAMMED BİN İDRİS (ŞAFİİ MEZHEBİ)
FIKHİ MEZHEBLER:
İTİKADİ MEZHEBLER
CEBRİYYE: Hicrî birinci asrın sonlarında ve ikinci asrın başlarında
Cehm bin Safvân tarafından ortaya çıkarılan sapık yol. Buna mürcie fırkası da
denir.
Cebriyye fırkası; "İnsan
aslâ bir iş yapmaz, cansızlar gibi hareket eder. İnsanın kudreti, kastı,
ihtiyârı (isteği) yoktur. İnsanlar iyi iş yapınca sevâb kazanmaz, kötü işlerine
azâb yapılmaz. Kâfirler günâh işleyenler mâzûrdur, mes'ûl olmazlar. Çünk ü
insanın her işini yalnız Allah yapıyor. İnsan istese de istemese de günah
yaratıyor ve insan günâh yapmaya mecbûrdur. Günah insana zarar vermez. Âsî,
fâsık kimseler azâb görmeyecektir." diyorlar. Cebriyyenin bu sözleri
küfürdür ve hepsi mel'undur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem;
"Mürcie mezhebinde olanlara yetmiş peygamber lânet etmiştir."
buyurdu. (İmâm-ı Rabbânî)
Cebriyye fırkası
mensûblarının dediği gibi insanda irâde ve ihtiyâr olmasaydı, kötülükleri
günâhları Allahü teâlâ zor ile yaptırsaydı, eli-ayağı bağlanıp dağdan aşağı
yuvarlanan kimse ile yürüyerek etrâfını seyrederek inen kimsenin hareketlerinin
bir birlerinden farklı olmaması gerekirdi. Hâlbuki birincinin yuvarlanması cebr
ile, ikincisinin inmesi irâde ve ihtiyâr ile (kendi isteğiyle) olmaktadır.
(Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
CEHMİYYE: Cebriyye fırkasının
bir kolu olup, Hicrî ikinci asırda Cehm bin Saffân tarafından kurulan bozuk
fırka.
Cehmiyye fırkasında
olanlar, kulların amellerinde cebr (zorlama) ve mecbûriyet altında olduklarını
söyleyip, kulun yapabilme gücünü bütünüyle inkâr ettiler. Îmânın yalnızca yüce
Allah'ı bilmek, küfrün de yalnızca O'nu bilmemek olduğunu ileri sürdüler .
Âhirette Allahü teâlânın görülmeyeceğini söyleyip, kabir azâbını, sırat ve
mîzânı inkâr etmişlerdir. (Abdülkâhir Bağdâdî)
KADERİYYE: Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve
"Kul kendi fiillerini kendi yaratır" diyerek kaderi yâni işlerin,
Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu inkâr eden bozuk fırka. Bu fırkaya
Mu'tezile adı da verilir.
Kaderiyye (îtikâdında olanlar)
bu ümmetin mecûsîleridir (ateşe tapanlarıdır) . (Hadîs-i şerîf-Ebû Ya'lâ)
Kaderiyye fırkasında
olanlara selâm vermeyiniz. Hastalarını ziyâret etmeyiniz. Cenâzesinde
bulunmayınız, sözlerini dinlemeyiniz ve onlara sert cevab veriniz! Hakâret
ediniz. (Hadîs-i şerîf-Şir'at-ül-İslâm)
Kaderiyye fırkasının
dediği gibi, insan dilediğini, kendi yaratıyor zannetmek, "Her şeyi
yaratan Allahü teâlâdır" âyet-i kerîmesine inanmamak olur. (M. Hâlid-i
Bağdâdî)
MÜRCİE: "Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden),
fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten
(Nebi efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka.
Cebriyye mezhebi; insan
aslâ bir iş yapmaz. Cansızlar gibi hareket eder. İnsanın kudreti, kasdı ve
ihtiyârı (dilemesi) yoktur diyor. İnsanlar iyi iş yapınca, sevâb kazanmaz, kötü
işlerine azâb yapılmaz sanıyor. Kâfirler, günâh işleyenler mâzurdur, me s'ûl
olmazlar. Çünkü insanın her işini Allah yapıyor, insan istese de istemese de
Allah günâh yaratıyor, insan günâh yapmaya mecbûrdur diyorlar. Bu sözleri
küfürdür, îmânsızlıktır. Bunlara Mürcie de denir ki, mel'ûndurlar
(lânetlenmişlerdir). Günâh insana zarar vermez; âsî, fâsık, azâb görmeyecektir,
dediler. Mürcienin inanışı tamâmen yanlıştır, bozuktur. Çünkü ihtiyârî istekli
hareketimiz ile titreme, refleks hareketlerinin başka olduğu meydandadır.
Elimizle bir şey tutmamız elbette ihtiyârımız (isteğimiz) iledir. Göz
seğirmesi, kalbin çalışması ise böyle değildir. Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i
şerîfler bu fırkanın bozuk olduğunu bildirmektedir. (İmâm-ı Rabbânî)
Mürcieden, Allah
dilediği kâfirleri affedecektir ve dilediği mü'minlere ebedî (sonsuz) azâb
yapacaktır diyenler ve ibâdetlerimiz elbet kabûl olacak, günâhlarımız da elbet
affolacak diyenler ve bütün farzlar nâfile ibâdettir, bunları yapmamak günah ol
maz diyenler kâfir oluyorlar. (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî)
NECCÂRİYYE:
Hicretin üçüncü asrında Hüseyin bin Muhammed
en-Neccâr tarafından kurulan bozuk fırka.
Neccâriyye
fırkasının inanışlarının bâzıları Cebriyyeye, bâzıları Mûtezileye uygundur.
Neccâriyyeye göre Allahü teâlâ kalbdeki bilgi kuvvetini göze verir. Bu bilgi
kuvvetiyle Allah'ı bilir. Îmân; Allah'ı, peygamberleri, farzları bilmek ve bunu
dil il e ikrâr etmek (söylemek)tir. Bunlardan birini bilmeyen ve ikrâr etmeyen
kâfirdir. Îmân artar fakat eksilmez. Neccâriyye fırkası Allahü teâlânın ilim,
kudret, hayat ve diğer ezelî sıfatlarını kabûl etmez. Allahü teâlânın Cennet'te
görülmeyeceğini kabûl eder. (Abdülkâhir Bağdâdî)
Neccâriyye
fırkası, birbirlerini küfürle (îmânsızlıkla) suçlayan birçok kollara ayrıldı.
Bunlar arasında meşhûr olanları; Burgûsiyye, Za'ferâniyye, Mustadrikedir.
(Zâhid-ül-Kevserî)
REVÂFID: Râfizîler. Hazret-i Ali'yi sevmekte taşkınlık ederek diğer
Eshâb-ı kirâmı (Peygamber efendimizin arkadaşlarını) kötüleyenler. Doğru yoldan
sapanlar. (Bkz. Râfızîler)
SÂBİÎLER:
Aya ve yıldızlara tapan kimseler. El-Cezîre
(Cizre) ve Harran civârında yaşayan bu kimseler, yahûdîlik, hıristiyanlık ve
mecûsîlik gibi çeşitli dinlerden bâzı inanışları alarak bir din meydana
getirmişlerdir.
Allahü
teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O îmân
edenler, o yahûdîler, o sâbiîler, o nasrânîler, o mecûsîler, o (Allah'a) eş
koşanlar (yok mu?) Allah kıyâmet günü (bütün) bunların aralarını mutlaka ayıracak
(ilâhî hükmünü verecek) tır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir. (Hac
sûresi: 17)
Şüphe yok
ki îmân edenlerle, yahûdî olanlardan, sâbiîlerden, masrânîlerden kim Allah'a ve
âhiret gününe îmân edip de sâlih amelde bulunursa, artık onların üzerinde
hiçbir korku yoktur. Onlar mahzûn da olacak değillerdir. (Mâide sûresi: 69)
Sâbiîler,
yıldızların büyük rûhlarının olduğunu kabûl ederler. Hakîm, mukaddes, celâl ve
azâmetine (büyüklüğüne) ulaşılması imkânsız, fakat rûhlar vâsıtası ile
kendisine yaklaşılabilen bir yaratıcıya inanırlar. Rûhlar, cevher olarak
cismânî (cisim ol an) maddelerden ve cismânî melekelerden münezzehtirler.
Fiilde bunlar eşyâyı meydana getirir, yenileştirir ve bir hâlden diğer hâle
değiştirirler. Yedi seyyârenin (gezegenin) idârecileri bunlardan olup
seyyâreler onların mâbedleri gibidir. Seyyâreleri rûhlar hareket ettirirler.
Dünyâ hâdiselerini, rüzgârları, fırtınaları, zelzeleleri onlar idâre eder ve
her varlığa kuvvet ve kânunlarını onlar dağıtırlar. Domuzun, köpeğin, pençeli
yırtıcı kuşların ve güvercinin etini yemezler, sünnet yaptırmazlar . Dînî
merâsim dilleri Süryânîcedir. (Şehristânî)
SEBBİYYE:
Hazret-i Ali'yi seviyoruz deyip Eshâb-ı kirâmın
çoğunu kötüleyen bozuk fırka.
Eshâb-ı
kirâma iftirâ edenler üç grupta toplanmaktadır:Birincisi; Tafdîliyye; hazret-i
Ali Eshâbın en üstünüdür diyorlar. İkincisi; Sebbiyye; Eshâb-ı kirâmdan
birkaçından başkası zâlim, kâfir oldu, diyorlar. Üçüncüsü; Gulât (azgınlar);
hazret-i Ali t anrıdır, diyorlar. (Abdülazîz Dehlevî)
SEBEİYYE:
Hazret-i Ali'ye tanrı diyen bozuk fırka. Bunlara
Hurûfîler de denir.
Sebeiyye
fırkasının kurucusu, Abdullah ibni Sebe'dir. Sebeiyye fırkasında olanlar,
Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) hepsine fâsık
(günahkâr), hattâ kâfirdir (imânsız) dediler. İbn-i Mülcem, hazret-i Ali'yi
öldürmedi. Şeytan, haz ret-i Ali'nin şekline girmişti. Şeytanı öldürdü.
Hazret-i Ali bulutlar içindedir. Gök gürlemesi onun sesidir. Şimşek, kamçısıdır
dediler. İran'ın Esterâbâd şehrinde ortaya çıkan Fadlullah Hurûfî isminde
birisi, Sebeiyye yoluna daha birçok hurâfe ve yalan da katarak hurûfîlik ismini
verdi. (Abdülkâhir Bağdâdî, Abdülazîz Dehlevî)
SEB'İYYE:
Bozuk fırkalardan biri olan İsmâiliyye
fırkasının diğer bir adı. Bu fırka, şerîat (din) sâhibi peygamberlerin sâdece
yedi tâne ve yedincisinin Mehdî olduğunu, ayrıca her asırda yedi imâmın
bulunduğunu iddiâ ettikleri için bu isimle anılmışlardır.
Seb'iyye'nin
kurucusu, Kaddah diye bilinen Meymun bin Deysan'dır. Kaddah, İran'ın Ahvâz
şehri civârında mecûsîlikteki bâtıl inanışları İslâm dînindenmiş gibi
göstererek anlattı. Önce kendisinin Ali bin Ebî Tâlib'in (radıyallahü anh)
kardeşi Ukayl'ın neslinden (soyundan) olduğunu söyledi. Ona tâbi olanlar
yediciler mânâsına Seb'iyye ismini aldılar. (Abdülkâhir Bağdâdî, Abdülazîz
Dehlevî)
ZÂHİRİYYE:
Davud-i Zahiri r.a.’in yolu: Zahiriyye mezhebi
temelde erba'ay-i edille denilen Kur'an, Sünnet, İcma' ve kıyas'tan sonuncusu
olan -kıyas-'ı kabul etmemiş ve bazı yerlerde tıkanmıştı. Temel de çok güzel
başlayan bu mezheb her şeyin Kur'an, Sünnet ve İcma' dan çıkarılmasını savunmuş
ancak bunda da muvaffak olamamış böylece zamanla gereken fıkhi açılımları
yapamamış bu nedenle de popüleritesini kaybetmiştir.
Günümüzde
bazı görüşü hasarlı zatlar Zahirileri sapıklığa sebep olmakla bile suçladılar.
İbn-i Hazm
gibi dünyanın yetiştirdiği en büyük alimlerden biri de Zahiri idi ve Zahiriyye
mezhebini şerhetti. Günümüzde kendi görüşleriyle hükmetmek hastalığından
kaçanlar yanlış yapmaktan korkanlar yine Kur'an'ın Sünnet'in açık manalarına
yönelmektedir.
ZEYDİYYE
FIRKASI:Hazret-i Ali'yi
sevdiğini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma düşmanlık besleyen, onlar hakkında
kötü sözler söyleyen şîanın kollarından. On iki imâmın dördüncüsü olan
Zeynelâbidîn'in oğlu Zeyd'e tâbi olan ve hazret-i Ali, Eshâbın en efdalidir
(üstünüdür) ; bununla berâber Ebû Bekr, Ömer, Osman'ın (r.anhüm) hilâfetleri
(halîfelikleri) de câizdir diyen fırka. İmâmetin (halîfeliğin),
Zeynelâbidîn'den sonra oğlu Zeyd'e ve onun soyundan gelen kimselere âit
olduğunu söylemelerinden dolayı Zeydiyye adı verilmiştir.
Hazret-i
Hüseyn'in oğlu İmâm-ı Zeynelâbidîn'in vefâtından sonra, hazret-i Ali taraftârı
olduklarını söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma karşı kötü sözler söyleyenler, âlim
ve fakîh bir zât olan oğlu Zeyd'in etrâfında toplandılar. Müslümanların
parçalanmas ını isteyen münâfıklar, Zeyd bin Zeynelâbidîn'in ilim için çeşitli
memleketlere yaptığı seyâhatleri bahâne ederek onun hilâfete geçmek için
etrâfına adam topladığını söyleyerek halîfeyi aleyhine kışkırttılar. Zeyd bin
Zeynelâbidîn Kûfe'ye gelince, Ehl-i beyt taraftârı gözüken ve Eshâb-ı kirâmın
bâzılarına kötü sözler sarf eden kimseler onu halîfeye karşı kışkırtarak halîfe
tarafından yakalattırılacağını söylediler. Zeyd bin Zeynelâbidîn bu endişeyle
hazırlanmaya başladı. Kendisine taraftâr gözüken on beş bin kadar kimse bîat
etti. Halîfe Hişam bin Abdülmelik de, Zeyd bin Zeynelâbidîn ve taraftârları
üzerine kuvvet gönderdi. Halîfenin askerleri Kûfe'ye yaklaştıkları sırada,
kendisine taraftâr gözüken Eshâb-ı kirâm düşmanları ona; "Ebû Bekr v e
Ömer'e (r.anhümâ) düşman ol!" dediler. Zeyd bin Zeynelâbidîn; "Büyük
dedem olan Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem sevdiği iyi kimselere
düşmanlık edemem" cevâbını verdi. Onları bu tür sözler sarf etmekten men
etti. Bunun üzerine dört yüz ki şi hâriç diğerleri savaş alanını terk ettiler.
Bu kimselere ayrılanlar, terk edenler mânâsında Râfızîler denildi. Hazret-i
Zeyd'in yanında kalanlara ve sonradan onların yolunda olduklarını söyleyip
Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın yolundan) ayrılanlara
Zeydî, bu fırkaya da Zeydiyye adı verildi. Zeyd (r.aleyh) bu savaşta şehîd
edildi. (Abdülazîz Dehlevî-Şehristânî)
Zeydiyye
fırkası mensubları 864 (H.250)'de Taberistan bölgesinde isyân ettiler.
Bağımsızlıklarını îlân edip, Zeydiyye Devleti'ni kurdular. Daha sonraki
asırlarda da fırka olarak devâm eden Zeydiyye fırkası mensûbları zamanla
Yemen'de hâkimiyet kurdul ar. (Abdülazîz Dehlevî)
Zeydiyye
fırkasının temel görüşleri şunlardır: Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve
sellem isim ve şahsını belirtmek sûretiyle yerine bir imâm (halîfe) vasiyet
etmiş değildir. Onun için imâm, ancak vasıfları ile tanınabilir. Taşıdığı
vasıflar îti bâriyle imâm, hazret-i Ali'dir. Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i
Ömer'in halîfeliklerini kabûl ederler. Büyük günâh işleyen kimse tam mânâsı ile
tövbe etmedikçe temelli olarak Cehennem'de kalacaktır. (Abdülaziz Dehlevî,
Abdülkâdir Bağdâdî)